Söyleşide, mimarlığın kendi eğilimlerinde bir kopuş yaşadığını vurgulayan Çetin, “Mimarlıkta tasarım, insan-mekan ilişkisi gibi konular gündemdeydi. Şimdi ise, tamamen bina ve emlak endüstrisinin doğrudan şekillendirdiği bir yapılaşma ortamı yaşıyoruz” diyerek, mimarlığın son yıllarda yaşadığı değişime dikkat çekti.
Kalebodur’un, mimarlık sektörünün gelişimine katkıda bulunmak amacıyla 2013 yılında hayata geçirdiği “Kalebodur'la Mimarlar Konuşuyor” söyleşi programı, yeni yılda da yine sektörün başarılı isimleri ile mimar adaylarını buluşturmaya devam ediyor. Prof. Dr. Celal Abdi Güzer'in sunduğu ‘Kalebodur'la Mimarlar Konuşuyor’ programının Ocak ayındaki konuğu ise; mimar, akademisyen ve yazar Murat Çetin oldu.
ODTÜ’deki mimarlık eğitiminin ardından aynı bölümde yüksek lisansını tamamlayan ve YÖK bursu ile İngiltere’de Sheffield Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde doktorasını bitiren Çetin, 1990’da ‘Murat Çetin Mimarlık Üretimi Araştırma ve Danışmanlık’ı kurdu. Mimarlığın yanı sıra akademisyenlik ve yazarlık gibi farklı alanlarda da başarılı işlere imza atan Çetin, keyifli söyleşide mimari bakış açısını ve mesleki deneyimini paylaştı.
“Mimarlığın kendi eğilimlerinden bir kopuş olduğunu düşünüyorum”
Söyleşide mimarlık okullarında ve mimarlık eğitiminde yaşanan değişime vurgu yapan Murat Çetin, şunları söyledi:
“Mimarlık eğitiminde yaşanan değişimde artan üniversite sayısının önemli bir etkisi var. Bunun yanında, eğitimin içeriğinde de ciddi bir erozyon var. Üniversite sayısının hızlı artışı, kadroların buna yetişemeyişi, akademik kriterlerdeki değişkenler ve trendler biraz ortamı bozuyor. Son dönemlerde fonlanmış araştırma projelerinin baskısı da üniversitelerdeki bu duruma büyük bir etken oluşturuyor. Bugün pek çok üniversitede bu konu, bir kontrat baskısı haline gelmiş durumda. Dolayısıyla mimarlığı kendi odaklanması gereken alanlardan uzaklaştıran, eğitimi biraz ikincilleştiren bir durum bu.
Bir diğer nokta ise, mimarlığın kendini yönelttiği alanlarla ilgili. Özellikle teknolojinin bir araç değil, bir amaç haline getirildiği birtakım tasarım örnekleri işin içine girince mimarlık eğitimi de hedefinden biraz kaydı. İçerik noktasında da mimarlığın kendi eğilimlerinden bir kopuş olduğunu düşünüyorum.
Mimarlık ortamı, bina ve emlak endüstrisinin tamamen güdümünde olan bir etkinlik alanı haline dönüşmüş. Mimarlık, belki hep öyleydi ama en azından mimarlıkta, tasarım, insan-mekan ilişkisi gibi konular gündemdeydi. Şimdi ise, tamamen bina ve emlak endüstrisinin doğrudan şekillendirdiği bir yapılaşma ortamı yaşıyoruz. Mimar da burada bir tür araç haline geliyor. Eğitim de haliyle kendini bu yönelişin içinde buluyor.”
“Bugün ortalık özünde aynı olan binalarla dolu”
“Eleştirdiğimiz şey mimarın artık iktidarını kaybettiği gibi bir serzeniş değil. Mimarın en azından bir yönlendirici rolü vardı. Mimar özellikle de sermaye, sektör ve endüstri arasında bir dengeleyici, bağdaştırıcı role sahipti. O rolün ortadan kalkması ile ilgili bir endişem olduğunu söylemeliyim. Bu durum ise, endüstrinin bizi yönlendirdiği tek tipleştirmeye doğru götürüyor. Bugün ortalık özünde aynı olan binalarla dolu. Cephe teknolojisinden tutun da plan şemalarına kadar çok standart bir süreç uygulanıyor. Bu da haliyle endüstrinin dikte ettiği bir fiziki şekillendirmeyi getiriyor. Ben, özellikle yeni yapılan projeleri görmemeye çalışıyorum. Çünkü hepsi tek tipleşmiş durumda. Kendi adıma, son dönemde yapılanlar arasında beni etkileyen bir yapının olmadığını söyleyebilirim.
Bununla birlikte mimarlığın öncelikleri ile pazar öncelikleri belli çatışmalarda karşı karşıya gelmeye başladı. Bizim zaten yarışmaları bırakmamızın sebeplerinden biri de bu oldu. Çok farklı ekiplerle çok sayıda yarışma yaptık. Kiminde ödüller aldık ama son dönemlerde yerel yönetimlerin bunu bir popülist araç olarak kullanmaya başlamasıyla böyle bir tek tip yarışma sonucu ortaya çıktı. Bu yüzden de buradan çekilmeye karar verdik.”