Serinin bu ikinci yazısında konumuz yine yapmak, her zaman yapmak!
Yapılan çalışmalar insanların herhangi bir iş yapış süreçlerindeki en büyük engellerinin “dram bağımlılığı”, “başkaları ne der kaygısı” ve “başarısızlıkkorkusu” olduğunu ortaya çıkarmış.
Kendi hayatımızı bir düşünelim hadi; bu engeller bizim karar alışlarımızda, harekete geçiş anlarımızda da karşımıza çıkıyor mu?
Daha yakından tanımanız için kısaca özetlemek gerekirse, dram bağımlılığı, sürekli olarak sonucunu değiştiremeyeceğimiz şeylere kafa yormak anlamınageliyor.
İnsanlar kendi değiştirebilecekleri konular yerine, üzerlerinde hiçbir kontrolleri olmayan pek çok durumu sürekli dert edinerek harekete geçmek için, bir şeyler yapabilmek için pek çok şanslarını kaybetmekteler.
Bu kısır döngünün içine girdiğini fark eden kişilere önerim, en küçüğünden de olsakendi kontrolleri altında olan, yapabilecekleri şeylere odaklanmaları.
Hepimizin,sonucuna etki edip edemeyeceğimiz durumları ayırt edebileceğimize eminim.
Hem bir olayın sonucunu değiştiremeyeceğimizi bileceğiz, hem de bunu dertedeceğiz. Bence bu biraz topu taca atmak, işin kolayına kaçmak. Bu gerçekleyüzleşmeliyiz.
Bir diğer engel olan, başkaları ne der kaygısı ise, insan doğasının korku bölgesinde yer alan çok yaygın bir durum.
Bu noktada temel olarak düşünmemiz gereken biz ulaşmak istediğimiz hedeflereulaşamazsak, ne diyeceklerini çok umursadığımız o insanlar acaba bize bu defa ne diyecekler?
Özellikle insan ilişkileri üzerine kurulu işlerde pek çok kişi; farz ederek, varsayarak zihinlerinde kendisini harekete geçmekten alıkoyacak senaryolar yazmakta.
Bunun temelde arkasında güvenli alanda, konfor alanında kalmak yer alıyor.
Karşımıza çıkabilecek birkaç olumsuz tepkiyi düşünerek harekete geçmeyerek belki de onlarca güzel sonuçtan kendimizi mahrum bırakmaya hakkımız var mı sizce?
Bu tip bir düşünce içine girdiğimizi fark ettiğimizde, olacakları zihinlerimizde kurgulamak yerine, benzer hareketlerde bulunan insanların tecrübelerine kulak versek çok daha faydalı olacaktır.
Gelelim son büyük engel olan başarısızlık korkusuna.
Bana sorarsanız bu korku sebebiyle harekete geçmemek, deneyip de başarısız olmaya göre çok daha cesaret gerektiriyor.
Şunu biliyoruz ki, insanlar ellerinden gelenin en iyisini yaptıklarını bildiklerinde, bunun vereceği iç huzurunun yarattığı özgüven paha biçilemez.
İnsanların pek çoğu başlarına hiç gelmeyecek olaylara ve sonuçlara takılarak, bunlardan korkarak ve çekinerek; o en kıymetli ilk meydan okuma adımını atamıyorlar. Bu durumun onlara neler kaybettirdiğini bilseler, bence çok daha cesur olurlardı.
Hayat, dünya, doğa cesurları sever ve destekler. Dünyanın korkanlarla, kaygılananlarla ve çekinenlerle arası pek iyi değildir.
Cesur insanlar hiç korkmayan insanlar değillerdir. Onlar korkularına, kaygılarına, çekincelerine rağmen harekete geçen, meydan okuyan ve aslında yapabilecekleri tek şey olan ne iş yapıyorlarsa hakkını vermeye odaklanan kişilerdir.
Bu nedenle; lütfen aklınızdan çıkarmayın: Korkmak yok, durmak yok, sadece YAPMAK VAR…
Bir üstadın dediği gibi, “Bir şey yapmayı gerçekten isteyen mutlaka bir yol bulur.”. Sizlerin de bir yol bulanlardan olduğunuz günler dilerim.
Haftaya görüşmek üzere…