Ben de dahil olmak üzere pek çoğumuz gayrimenkul danışmanlığı mesleğine ve serüvenine ulusal ve uluslararası zincir gayrimenkul firmalarının ofisleri çatısı altında başladık.
Dünya genelinde, pek çok ayrı sektörde de genelde gelişim bu şekilde olur.
Her sektörde o alanın okulu denilebilecek öncü firmalar vardır. Bu yapılar içerisinde yer alan ve zamanla hem öğrendiklerine duydukları özgüven hem içlerinden gelen bağımsızlık ve girişimcilik dürtüsü, hem de zaman içerisinde yaşanabilecek tat kaçırıcı olaylar neticesinde bazı ayrılmalar ve yeni oluşumlar ortaya çıkar.
Sektörümüzde de buna benzer pek çok örneği çevrenizde rahatlıkla görebilirsiniz.
Bu yazıda kaleme almak istediğim konu gerek danışmanlar gerekse ofisler düzeyinde işimizde söz konusu bireyselleşme aşamasına hazırlanma ve sonrasında tamamen mantık doğrultusunda devam ya da ayrılma kararı verebilmek için bilinçlenmedir.
Ulusal ölçekte yaygın markaların sektöre yeni giren danışman ve ofislere sunduğu pek çok avantaj vardır.
Bunların başında ilk yatırım maliyeti avantajı, bilgi ve tecrübe birikimi, tanınırlık ve bilinirlik, bir organizasyona ait olma hissiyatı, kurallar ve değerler, rekabetçi ve işbirlikçi ortam, danışman adayı ve portföy ipucu bulma gücü sayılabilir.
Tüm bu konuların yanında zaman içerisinde bahsi geçen yapıların olumsuz tarafları olduğu da keşfedilmeye başlanır.
Bunların başlıcaları olarak görece yüksek maliyetler, aşırı rekabetçiliğin getirdiği etik dışı durumlar, kurallara uyulmadığına şahit olunması, adaletsizlikler, samimiyetsiz menfaat odaklı ilişkiler, kalite ve standardizasyon noksanlıkları, sürekli sirkülasyon sıralanabilir.
Yukarıda başlıcalarını sıralamaya çalıştığım olumlu ve olumsuz durumları hem sektöre girerken ve ilk yatırımları yaparken, hem de sektördeki süreçleri içerisinde danışmanlar ve ofis sahipleri sürekli olarak değerlendirmektedir.
Artılar eksileri geçtiği sürece markaların parçası olarak yola devam edilirken, olumsuzluklar ağır basmaya başlarsa da yolların ayrılması gündeme gelmektedir.
Şartlar ne olursa olsun, bence gerek danışmanlar gerekse ofisler markalarda geçen süreçlerini kendi ayakları üzerinde durabilecekleri dört yıllık bir markalaşma aşaması olarak değerlendirmelilerdir.
Bunun için, oluşturulan materyallerden paylaşılan içeriklere, değerler ve ilkeler gibi soyut unsurlardan görsel kimlik çalışmaları ve eğitim modülleri gibi somut unsurlara, markanın sahip olduğu gücün esinlenilebilecek yönlerinden ulusal ölçekte yaygın yapının sunduğu bağlantı imkanlarına kadar tüm detaylar yavaş yavaş kişiselleştirilmelidir.
Günün birinde, olası durumlara karşı, markanın ya da ofisin ismi arkadan çıkartıldığında insanların zihinlerinde konumlanmış halde bir kişisel marka ve iş yapış sistemi inşa edilmelidir.
Bana sorarsanız dördüncü yılın sonunda markanın ya da ofisinin gücü ve varlığı olmazsa kendisini zayıf hisseden ofis sahipleri ya da danışmanlar bu kritik önemdeki durumun farkına varamamışlar demektir.
Şartlar karşılıklı menfaati sağladığı durumlarda gerekirse elli hatta yüz yıllık bayilik ilişkilerine ya da iş birliklerine hiçbir itirazım olmaz, olamaz; ancak günü geldiğinde müzakere masasına benzer güçte oturabilmek için denge sağlayacak bir pozisyonda olmak gerektiğine de inancım sorgulanamaz.
Yolların ayrılmasının gündeme geleceği o gün belki de hiç gelmez ve karşılıklı menfaat çok uzun zamanlar sürmeye devam edebilir; ancak bizlere düşen öyle bir ihtimale karşılık kendi ayaklarımızın üzerinde aynı güçte durabilecek şekilde hazırlıklı olmaktır.
Gerek danışmanların gerekse ofislerin, markaların çatıları altında geçirdikleri her günü kendi imaj, marka ve sistemlerini inşa etmek için geçirdikleri günler dilerim.
Haftaya görüşmek üzere :)